Akaydın: Basına baskı var

New York'ta bir Türk lokantasında, eşi Dr. Günseli Akaydın, TADF Başkanı Kaya Boztepe, TADF Başkan Yardımcısı Can Kaplan'ın da katıldığı yemekli bir sohbet toplantısında, gazetecilerin de sorularını yanıtladı.

Akaydın, New York ziyareti kapsamında, New York Üniversitesi'nde 'Türkiye'de Bugünkü Demokrasi' konulu bir konferans vereceğini; Austin kentinde alternatif enerji teknolojileri üzerine inceleme gezileri yapacağını, Dallas kentinde de Kent Konseyi'nde bir konuşma yapacağını belirterek, ziyareti suresince ayrıca ABD turizm kuruluşları yetkilileri ve yatırımcılarla da görüşmelerde bulunacağını anlattı. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın, Antalya'ya daha fazla Amerikalı turist çekebilmek için kentteki turizm olanaklarını çeşitlendirmek istediklerini söyledi. TADF'nin Antalya Büyükşehir Belediyesi işbirliğiyle geçen yıl gençlik programına başladıklarına değinen Boztepe, Akaydın'a, ABD'de yetişen Türk gençlerini Antalya'da 2 hafta süreyle konuk ederek Türk kültür ve tarihiylebuluşmalarını sağladığı için teşekkür etti. Boztepe, bu kapsamda Antalya'dan NewYork'a gelecek gençlerle bu programı sürdüreceğini kaydetti.

New York Üniversitesi'nde, 'Türkiye'de Bugünkü Demokrasi' konulu bir konuşma yapacağını belirten Akaydın, konuşmasında, özellikle Türkiye coğrafyasında ve Ortadoğu'da yaşanan politik gelişmeler hakkındaki görüşlerini ABD'de yaşayan Türk vatandaşları ve Amerikalılarla paylaşacağını söyledi.

Akaydın, konferansta gazetecilerin tutuklanmasıyla ilgili soru sorulursa yanıtınız ne olacağıyla ilgili "Sorulardan önce ben durumu açıklayacağım. Tabii bunlar hiç hoş şeyler değil. Türkiye'de gerçekten basın üstüne, yani sizin meslektaşlarınız üstüne, son derece vahim bir baskı var. Bu baskı istatistik rakamlarla belli.Bu baskıyı zaten dünyanın basınla ilgili uluslararası kuruluşları teyit ediyor. Ve maalesef Avrupa Birliği de sunmuş olduğu son Türkiye değerlendirme raporunda da bu konuya çok ciddi bir çıkarma yaptı" dedi.

Türkiye'de, vatandaşların cep telefonu aracılığıyla dinlenir hale geldiğini, basın ve aydın kesim üzerine ciddi bir baskı olduğunu vurgulayan Akaydın, "Basın mensupları, her ne kadar başbakan 'basınla ilgili faaliyetlerinden dolayı değil' dese de, herkes bunu biliyor ki, basınla ilgili faaliyetlerinden dolayı tutuklanıyorlar. Sadece iddianamelere bağlı olarak, hiç bir belgeye, kanıta dayalı olmadan, çok uzun tutukluluk sürelerinde içeride kalıyorlar. Bu insanların suçlarına baktığınız zaman, suçlarının sadece mevcut iktidarı, veya başbakanı eleştirmek olduğunu, bunun ötesinde hiç bir kanıtlanmış suçlarının olmadığını görüyorsunuz" diye konuştu.

Türkiye'de, 'iddianame esiri' olarak, kanıtsız ve belgesiz tutuklanan, mahkeme kararı ile suçları sabit görülmemesine karşın üç yılı aşkın suredir hapiste yatan gazeteciler bulunduğuna değinen Akaydın, "İçeride, gazeteciler var, emekli rektörler, profesörler, emekli askerler var, emekli olmayan askerler var. Bu açıkça, ciddi şekilde bir otokratik rejimin, demokratik değil, otokratik rejimin işaretleri. Bundan tedirginiz ve üzgünüz ki Bati dünyası Türkiye'deki bu karanlık tabloya rağmen, Türk demokrasisini, bazen siyaseten, gelişmekte olan demokrasi diye de değerlendiriyor. Ama Batılı sivil toplum kuruluşları böyle değerlendirmiyorlar, bunların da çok somut kanıtları var" ifadelerini kullandı.

Mustafa Akaydın, . 12 Eylül 2010'da gerçekleşen Anayasa Referandumu'nun ardından yapılan anayasa değişikliğinin temel hedefinin, Türkiye'deki hukuk sistemini,'kuvvetler ayrılığı' ilkesini ortadan kaldırmak olduğunu dile getirerek şöyle konuştu:

"1961 öncesi anayasa gibi, tamamen hükümetin güdümünde bir hukuk sistemi, bir yargı sistemi yaratmaktı. Bu konuda, Türkiye'nin aydınları ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Ama maalesef, özellikle Avrupalı, Batılı dostlarımız tarafından, bu anayasa değişikliği yenilikçi, demokrat bir anayasa değişikliği gibi yorumlandı. Bizim korktuğumuz, başımıza çok kısa bir zamanda, hızla geldi. Su anda Türkiye'de kimse hukukun üstünlüğünden veya kuvvetler ayrılığı ilkesinden bahsedemez durumda. Yani, hükümetin yargıç ve savcı atamalarındaki vazgeçilmez üstünlüğü, mahkemeler üzerindeki karara yönelik dayatması çok belirgin bir şekilde ortaya çıktı. Dünyada genellikle bilinen adını kullanmak istemiyorum ama, gene bunlar da otokrat bir rejimin çok net olarak işaretleridir. Batılı dostlarımız da bu konuda aymazlık içindedir diye düşünüyorum."