Sayın valim

Antalyamıza hoş geldiniz…

Adım Dursun Gündoğdu…

Gazeteciyim…

Başka gazeteci arkadaşlar gibi, küreselli müreselli, konseyli monseyli, federasyonlu anlı-şanlı ve şatafatlı bir titrim yok.

Gazetecilikte 40 yılı devirdim… Ama, bugüne kadar çalıştığım Günaydın Gazetesi ve Hürriyet Gazetesi dahil, yazdığım haberde, köşe yazısında kendim için ‘Duayen’ demedim, başkalarına da dedirtmedim…

Öncelikle muhabirim.

Ve yazarım, çizerim…

Gazeteciliğe başladığım günden bugüne hiç değişmeyen belli prensiplerim vardır.

Başkaları gibi hiçbir devrin adamı olmadım.

Kimsenin gücünden, kudretinden dolayı sinmedim…

Hiçbir dönem, kudretli bir amcam, dayım, sırtı kalın bir akrabam, hükümette bir hemşerim olmadığı için bazıları gibi yerellikten direkt küresel gazeteciliğe atlamadım.

Ona buna yalakalık yapıp, övgüler dizerek komik duruma düşmedim.

Hükümetin, otoritenin, siyasetin sözcülüğüne soyunmadım.

Bu işin mektebini de okuduk, bizim meslekte alaylı tabir edilen kalemşörlerle cenge de çıktık.

Merdivenleri yavaş yavaş, mesleği özümseyerek, inceliklerini öğrenerek tırmandım.

Hamdım…

Siyasetin göbeği Ankara’da piştim…

Ne Ankara’da, ne Antalya’da gelene ‘Ağam’, gidene ‘Paşam’ demedim.

Kimseye yaranmak gibi bir derdim olmadı.

İşimi yaptım, herkesten de işini yapmasını bekledim.

Herkes gibi ben de tarafım…

Misal; demokratik, laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nden tarafım.

İlimden, bilimden yanayım.

Yobazların tam karşısındayım.

Atatürk’ün ilkeleri değişmez ilkemdir.

Ona sadece, ‘Mustafa Kemal’ diyenleri hazzetmem.

Onun tam adı; Mustafa Kemal Atatürk’tür diye bilir, öyle de söylerim…

Böyle de bilinmesini, denilmesini isterim.

Antalya’da sadece, iş dünyasında, bürokraside, toplumun değişik kesimlerinde değil, gazeteciler içerisinde de nice Atatürk düşmanları, vatan hainleri çıktı.

Bu gazetecilerin kimi sadece Antalya’dan değil, ülkeden kaçtı gitti.

Kimi de değişik maskeler takarak aramızda dolaşıyor.

Bizim meslekte çok hırlı, hırsız, yalaka, düzenbaz, sahtekar, dolandırıcı da çıktı.

Çıkmaya da devam ediyor hala…

Dönek çoktur mesela…

Bir zamanlar köşe yazılarında,  Müslüman alemine bangır bangır ‘Cihat’ çağrısı yapıp meydanlarda kafir kanı dökülmesini isteyen, şimdi ise kentin en solcu gazetecisiyim diye ortalıkta dolaşanlar var.

Duyduklarını gazetesinde haber yapmak, köşesinde yazmak yerine, parti genel başkanlarına mektup olarak yazan, bundan da siyaseten ve nakti olarak nemalanan soytarı gazetecilerimiz de eksik olmaz.

Sayın valim,

Aman ha, medya dünyasında gördüğünüz, tanıştığınız her sakallıyı da ‘alim’ veya ‘hoca’ zannetmeyin…

Alim olmadıklarını iki kelam ettiğinizde zaten anlarsınız, hocalıkları da ‘hoca efendi’ takımıyla ilişkilerinden gelir ki, işte onu bilemezsiniz…

Antalya’da bugüne kadar 10 vali ile teşriki mesaim oldu…

Adlarını bilirim, adımı da bilirler…

Bazıları çok çok iyi hizmetler ettiler ve hoş bir seda bırakıp gittiler.

Kimileri ‘eh’ işte…

Sizden ricam, Antalya’nın öncelikle bir turizm kenti olduğunu her icraatınızda hatırlamanız.

Öyle bazılarının, ‘Bu minare niye kesik?.. Koyun tepesine külahını’ demekle bu işler yürümüyor.

Bu memlekette dernekler, birlikler, odalar, sivil toplum örgütleri, siyasi partiler var.

Herkesin olaylara bakışı, duruşu farklı…

Sizden beklentimiz bu farklılardan bir sentez yapıp, herkesin benimseyeceği güzelliği ortaya çıkarmanızdır.

Tek taraflı fikirle beslenmeyin…

Antalya’daki bir takım kişilerle, kurumlarla ilgili size verilen brifleri alın ama hiçbir zaman ön yargılı olmayın, başkalarının anlattıklarıyla birileri hakkında karar vermeyin, bir de kendiniz dinleyin…

İyi, güzel bir öneri varsa, bu muhalif birinden geldi demeyin hayata geçirin.

Güzel önerileri sahiplenin…

Tek tip, etliye sütlüye dokunmayan gazetecilerden hayır gelmez.

Olaylara farklı bakanların yazdıklarını da dikkate alın, eleştiriler varsa kızmayın, darılmayın…

Ve aman ha, şu Antalya’da adam gibi gazetecilik yapan, sayıları da Kelaynak kuşu gibi üç beş tane kalan gazetecilere de, ‘Sen bize lazım değilsin’ demeyin…

Tekrar hoş geldiniz…