ÇAĞ ATLAMAK MI?.. ÇUKURA DÜŞMEK Mİ?**
“Sağlıkta çağ atladık” diyorlar ya…
Evet, biz gerçekten bir çağ atladık.
Ama o çağ, insanlığın ve vicdanın çukura gömüldüğü bir çağ oldu.
Antalya Eğitim Araştırma Hastanesi’nde yaşananlar buzdağının görünen yüzüymüş meğer…
Araştırdıkça, dinledikçe, öğrendikçe insanın içi kalkıyor.
Bu hastaneden yaşlı bir adamın sesi yankılandı son günlerde…
İsmail Yılmazlar.
Kimsesi yok diye kaderine terk edilmiş bir insan.
Diyalizden çıkmış, dili damağı kurumuş, bir bardak su istemiş.
Hemşire:
“Benim görevim değil.”
demiş.
Bir bardak suya kıyılan bir ülke olduk.
Üç gün boyunca sidikli çarşafla yattığını kendi sesiyle anlatıyor.
Üçüncü gün başka bir hastadan çıkan çarşafı getirip,
üstelik “üstüne bir şey isteyince o sidikli çarşafı ser” diyen bir ses…
Bu ses bir sağlık çalışanının sesi olmamalı.
Bu ses bir insanın sesi olmamalı.
Yürümek istemiş, ayağı tutmamış, düşmüş, kalçası kırılmış…
Ağır enfeksiyon var ama kimse duymamış, kimse bakmamış, kimse “insan” dememiş.
Sözlerini kimse işitmemiş.
Acısını kimse önemsememiş.
Ve o…
Gücü kalmayan yaşlı adam, şarjı bitmek üzere olan
cep telefonunu açıp, dünyanın duyacağı bir imdat çığlığı bırakmış.
Bu ülkede yaşlı olmak neden böyle ağır?
Hasta yakını olmayınca “kimsesiz” muamelesi gören kaç İsmail amca var?
Kaç kişi sessizce acı çekiyor?
Kaç kişi “benim görevim değil” cümlesinin soğukluğunda donup kalıyor?
Bu mudur sağlık sistemi?
Bu mudur sosyal devlet?
Bu mudur insan onuru?
“Görevim değil” diyenler çoğaldı. Bu iki kelime artık ülkenin utanç tabelası oldu.
Ama “vicdanım var” diyebilenlerin sesi kısıldı.
Hasta yakınlarının anlattığına göre, yattığı yerden kalkamayan hastalar radyolojiye, tetkik ve inceleme yapılan diğer binalara kendileri yataklarını iterek götürüyorlar. Peki kimsesi olmayan?...
Refakatçisi olmayan hastalara yemek desteği bile verilmiyor. Kendi yiyemiyorsa aç!...
Bu ülkede yaşlılarımızın, hastalarımızın, yalnız yaşayanlarımızın kaderi sağlık sisteminin insafına kalmamalı.
Bu bir ihmal değil; bu bir sistem çöküşüdür.
Bu bir eksiklik değil; bu bir insanlık yoksulluğudur.
Sağlıkla ilgili sorun değil bu…
Vicdan çöküşüdür.
HAVAALANINDA BİR BAŞKA REZALET
Sorumsuzluk sadece hastanede mi sanıyorsunuz?
Keşke öyle olsaydı…
Tekerlekli sandalyedeki bir hasta havaalanında uçağa binecek.
Pegasus yolcusu ama THY tarafında ki sahaya bırakılmış ve normal olarak uçağa alınmamış.
Sonra?
Bırakıldığı yerden kimse almamış.
“Bizim görevimiz değil” denmiş.
Yer hizmeti gelmemiş.
Adamcağız bütün ikazlarına rağmen uçağını kaçırmış.
Hareket edemeyen bir hastayı görmemek nasıl bir körlüktür?
İnsanlık yoksa görev tanımı neye yarar? Kimse düşünmemiş ki bu adam tekrar bilet alabilecek mi?
Gerçekten işinizi yapmak zor geliyorsa, insanları mağdur ediyorsanız yapmayın bu işi, bırakın yapabilen yapsın ki mağduriyet yaşanmasın… Ama yokkk olur mu?
Hasta taşımaktan aciz olanlar, vicdan taşımayı zaten çoktan bırakmış.
ANTALYA’NIN CEHENNEMİ: ZEYTİNKÖY
Bir de Antalya’nın yıllardır çözülmeyen yarası var:
Zeytinköy.
Her kaldırımında madde kullanan kendinden geçmiş gençler…
Gasp, hırsızlık, kimyasal maddelerle çürüyen bedenler, gençliğin çöküşünün ve yok oluşunun mahallesi…
Yıllardır polisin bile girmeye zorlandığı, Antalya’nın ortasında, adeta “kayıp bölge”.
Devletin yıllarca görmezden geldiği, sadece Muratpaşa Belediyesi’nin kendi imkanlarıyla elini uzattığı mahallelinin kaderine terk edildiği, umutların karardığı bir sokaklar ağı…
Ama yeni gelen Antalya Emniyet Müdürü öyle bir operasyon yaptı ki, operasyonun büyüklüğü dudak uçuklattı.
“Girilmez” denen Zeytinköy sabaha karşı darmadağın oldu, nefes bile alamadı.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın açıklamasına göre:
4 ay süren teknik takip, istihbarat, planlama…
Ve Antalya merkezli 17 ilde eş zamanlı dev operasyon:
2.753 polis
609 ekip
1 helikopter
2 İHA
3 dron
1 deniz aracı
35 narkotik köpeği
Bir mahalle değil, bir bataklık temizlendi.
Ama sorumuz aynı:
Yıllardır neredeydiniz?
Bu gençler ölürken neden görmediniz?
Bir nesil tükenirken kim uyuyordu?
BU ÜLKEDE EN BÜYÜK EKSİK: VİCDAN
Hastanede su verilmeyen yaşlı,
havaalanında taşınmayan engelli,
mahallesinde kimyasal batağında ölen gençler…
Bunlar tesadüf değil.
Bunlar bireysel hata değil.
Bunlar tek tek yaşanmış üç trajedi değil.
Bu toplumsal bir çöküştür.
Bir ülke merhametini yitirirse, hiçbir başarı onu kurtaramaz.
Hiçbir slogan yarasını kapatamaz.
Hiçbir istatistik kaybettiği insanlığı geri getiremez.
Görevim değil diyenler çoğaldıkça, insanlık azaldı.
Son Söz
Bu ülkede kimsenin yalnız, kimsesiz, çaresiz, susuz, taşınamaz, korunamaz durumda kalmaması gerekir.
Çağ atladığımızı söylemek kolaydır…
Ama önemli olan insanlıkta çağ atlamaktır.
Çağ atlamak teknolojiyle olmaz; vicdanla olur.
Biz ne yazık ki tam tersini yaptık.
Ama hâlâ geç değil.
Yeter ki herkes kendi kapısının önünü değil,
kendi vicdanının içini temizlemeye başlasın.
Önceki sayfa
Sayfa başına git
|
![]() Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |
