Bugün okullar açılıyor. Çocuk sesleriyle caddeler, sokaklar şenlenecek. Kimisi yepyeni formasıyla, kimisi sırtında rengârenk çantasıyla sınıfına koşacak. Ama ülkemin bir kesiminde manzara bambaşka…
Aç karna okula gidiyor, süt içemiyor, bir muz yemeyi hayal ediyor. Veliler ise okul çantası, defter, kalem almakta zorlanıyor. Kimisi evladına mont, ayakkabı alamıyor.
Sosyal medyada, tv de gördüğüm haberin bir organizasyonun ürünü olduğunu tahmin etmekte hiç zorlanmadım. Ancak içinden yükselen o ses beni derinden sarstı.
Beş altı yaşlarında bir çocuk, bütün masumiyetiyle diyordu ki:
“Keşke ayakkabı yerine kahvaltı getirseydin abla’’… O organizasyonu düzenleyen derneklerden birinin başkanı veya üyesi olduğunu düşündüğüm yardımsever (!) hanım ise şöyle karşılık veriyordu:
“Sen hele bu ayakkabıyı al, kahvaltıyı da sonra getiririz. Hem biliyor musun, kahvaltıyı bir kere yiyeceksin, bir kere karnın doyacak; ayakkabıyı günlerce giyeceksin.”
Ayakkabı elbette önemlidir. Çocuk için, insan için, her yaşta mutluluk sebebidir. Ama aç bir çocuğa ayakkabıdan önce kahvaltı gerekmez mi?
Karnı aç bir çocuğun yüzündeki tebessümü hangi marka ayakkabı yerine koyabilir ki?
Haber beni çok etkiledi. Ülkemin içindeki çıkmaz ve gördüğüm tablo korkutucu…
Güzel ülkemde milyonlarca çocuk kahvaltının ne olduğunu bilmiyor. Süt içemeyen, aç karna okula giden, muzu rüyasında gören, aç yatıp aç kalkan çocuklarla dolu bir ülke burası.
Ben bu duygular içinde gelgitler yaşarken, kürsülerden başka sesler yükseliyor:
“Enflasyon düşüyor, refah içindeyiz. Dünya bizi kıskanıyor…”
Evet, kadınlar aç, çocuklar aç, hayvanlar aç… Ama rakamlar tozpembe!
Üstüne bir de şu nutuk:
“Hiç kimseyi enflasyon altında ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz… Dünya bizi kıskana dursun, biz yolumuza devam ediyoruz…”
Derken soruluyor?:
“Şu belediyelerdeki yolsuzluklar hususu…”
Cevap:
“Asrın vurgunu ile karşı karşıyayız. Bunlar resmen soygun çetesi…”
Doğru ya da yanlış fark etmez… Tartışmalar sürer gider. Kavgalar, siyasi çekişmeler…
Ama olan yine ayakkabı yerine kahvaltı isteyen çocuğun sesine oluyor.
Yoksulluk, açlık, hayat pahalılığı, çocuğuna çanta alamayan velinin çaresizliği, emeklinin boş tenceresi, işsiz gençlerin umutsuzluğu hep gölgede kalıyor. kirazın beş yüz lira olduğu bir memleket gerçeği gölgede kalıyor. Okullar açılırken çocuklarımızın bir kesimi heyecanla geleceğe hazırlanırken, bir kesimi daha yolun başında kaybediliyor. Açlıkla, yoksullukla, eşitsizlikle boğuşarak…
Ve soruyorum:
Bir ülkenin geleceği olan çocuklar bu haldeyken hangi başarıdan, hangi büyümeden söz edebiliriz?
‘’Bir ülkenin çocukları kahvaltıya hasret, deftere kaleme muhtaçsa, o ülkenin büyüme masalları da, kıskanılıyoruz nutukları da sadece boş bir gürültüdür.’’
O masum çocuğun sesi hâlâ kulaklarımda:
“Keşke ayakkabı yerine kahvaltı getirseydin abla…”
Bu söz, aslında ülkemin bütün gerçeğini anlatmaya yetiyor.
![]() ![]() |
![]() |
![]() Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |