Genelde sizlerle paylaşacağım yazılarımı gece yazıyorum.
Sessiz, sakin telefon çalmıyor.
Kucağımda kediciğim Nazlı kızım uyuyor.
Her dönüşünde elime koluma değiyor ve yazı bozuluyor. Haydi yeniden cümleyi toparlamaya çalışıyorum.
Saat gece yarısı 03.32 son satırları yazıyorum artık laptopu kapatacağım.
Aman Allah’ım, bir gümbürtü… Kucağımdaki Nazlı’ya sarılmışım. Koltukta ileri geri gidip geliyoruz. Ama nasıl bir sarsıntı ve titreme?.. Sıkıca sarıldım Nazlı’ya ve başladım salavat getirmeye…
Allah’tan çok uzun sürmedi ama aklım gitti. Yerimden kalkamadım, kalakaldım öyle… Yani bu yazı canlı canlı depremde yazıldı. Kemer’de hep oluyor derlerdi ama ben ilk defa hissettim…
Ya uyanık olduğum için ya da gerçekten çok şiddetliydi. Uykumuzdan sıçradık diye anlatanlar oldu… Sonrasında yine sallanmışız gündüz saat 13,30 gibi ama araba kullanıyordum hissetmedim…
Gece yaşanandan daha şiddetli olduğu söyleniyor… Allah beterinden korusun… Hayat pamuk ipliğine bağlı bir anda her şey yok oluyor, bu da ne demek ki, ‘’hayat bir gün oda bu gün’’ aldığımız her nefes çok kıymetli değerini bilelim… Hepimize geçmiş olsun…
Gelelim o gece yazdıklarıma...
HAFTANIN ÖZETİ: KAFESTEKİ ÇOCUKLAR, OKULLARDA ÇETELER, CADDELERDE GÖVDE GÖSTERİSİ...
“Karanlık büyürken susanlar, yarının hesabını bugünden vermeye mahkûmdur.”
Türkiye’nin haftası işte böyleydi…
Bir yanda kafese kapatılıp ölüme terk edilen zavallı çocuklar, diğer yanda okullarda cirit atan çeteler, sokak ortasında gövde gösterisi yapan suçlular…
Sanki kimsenin umurunda değilmiş gibi akan bir hayat.
Sanki bu ülke bizim değilmiş gibi bir umursamazlık.
Çocuklar güvende değil.
Okullar güvenli değil.
Caddeler güvenli değil.
“Bir ülkenin geleceği, çocuklarının bugün ne yaşadığıyla ölçülür.”
Bugün yaşadıklarımız ise utançla yazılıyor; okul koridorlarında çeteler, kaldırımlarda kimyasal batağına saplanmış gençler, sokaklarda ‘devlet yokmuş’ gibi gövde gösterisi yapanlar…
Ve biz, bütün bunlar olurken hâlâ “her şey yolunda” masalına inanmamız isteniyor.
GÜVERCİN KAFESİNDE 7 YILLIK UTANÇ
Başkent Ankara’da ortaya çıkan dram, hepimizin vicdanını kanattı.
Bir engelli evladımız…
Babası ölmüş, annesi başka bir hayata kaçmış.
Ve “yakını, akrabası” dedikleri insanlar tarafından Güvercin kafesine kapatılmış.
“Bir toplumun gerçek yüzü, en zayıfını nasıl koruduğunda ortaya çıkar.”
Amca ve yenge.. Bu iki yaratık, biri engelli üç kardeşi 7 yıl boyunca güvercin kafesinde tuttular…
Beton zeminde yırtık bir battaniye…
Sevgi yok, bakım yok, insanlık yok… Teneke bardakta su…
Poşette bayat ekmek…
Ben kapımın önünde baktığım canların mama kaplarını her gün yıkarken, insan evladına bunu yapan vicdanı nereye koymalı?
Üstelik devletten 30.000 TL engelli bakım parası alıyorlarmış!
O parayla kendi karınları doymuş, çocuğun altını komşular değiştirmiş…
“Bir çocuğun gözyaşıyla alınan para, cebe değil, sahibinin vicdanına akar.”
Allah belanızı versin, başka bir söz bulamıyorum.
Komşuların ihbarıyla ortaya çıkan bu rezalet sonrası aile firar etti.
Peki kim sorumlu?
Engelli maaşı verilen aileler neden kontrol edilmez?
Devlet “kime” para ödediğini neden bilmez?
Komşular 7 yıl boyunca neden sustu?
Yedi yıl boyunca hiç mi kimse görmedi?
“Kuşa kafes yapan zihniyet, insana zindan kurmaktan çekinmez.”
Neyse ki “Ankara Abisi” olarak bilinen gönüllü devreye girdi, çocuk devlet korumasına alındı.
Yavrunun, “Sen Ankara Abisi misin?” derken gülümseyen yüzünü görünce gözyaşımı tutamadım. O çocuğu güvercin kafesinden alıp insanlığa döndüren her eliniz dert görmesin.
Ama o amca ve yenge…
Siz geceleri nasıl uyuyorsunuz?
O paralar size haram zıkkım olsun!
İnanın cehennemin kapılarının bile utandığı bir manzaraya ışık oldu.
Biri bize ayna tutsun; görüntü korkunç.
Akran Zorbalığı: Çocuklar Büyüyor Ama İnsanlık Küçülüyor
Son yıllarda gençler arasında ürkütücü bir çetecilik furyası başladı.
Yaş 14–17 ama tavırlar mafya!
Çocuklar okumaya değil, güç gösterisi yapmaya gidiyor artık.
İstanbul’un en yüksek puanlı liselerinden biri…500 tam puanla girilen okulda yaşanan bu rezalet, eğitimin geldiği hali gösteriyor.
LGS şampiyonlarının okuduğu okul…
Ve ne oluyor?
11. sınıf öğrencileri kız meselesi yüzünden 9. sınıfları yatakhanede dövüyor!
Bir öğrencinin kulak zarı patlıyor!
Muşta, bıçak, çetecilik…
Okul idaresi uyuyor, Milli Eğitim uyuyor.
“Canavar doğulmaz; ilgisizlikle, sevgisizlikle yetiştirilir.”
Bir başka acı haber:
Çanakkale’de ayağına basıldığı için ölesiye dövülen Murat… 72 gündür bitkisel hayatta …
Kalbi üç kez durdu. Artık felçli.
“Bana baba diyemiyor, sesimi duyamıyor…” diyen o adamın gözyaşı yüreğimi dağladı.
“Bir çocuğun karakteri, evdeki sessizlikte ya büyür ya da çürür.”
Kanser tedavisi görürken bebeğini umutla dünyaya getiren o anne…
Şimdi evladını hareketsiz yatakta görüyor.
Sebep?
Bir “çocuk”…
Evet, canavar da bir çocuk.
Ama onu yetiştiren, o öfkeyi içine koyan kim?
Aile ilgisizse, sosyal medya idolse, mahallenin baskın karakteri örnekse sonuç aynı:
Şiddet bulaşıcıdır.
“Bir çocuğun karakteri evde yazılır, okulda okunur.”
“Eğitim bina ile değil, evde kurulan cümlelerle başlar.”
Akran zorbalığının arkasında aile içi problemler, sosyal medya özentileri, baskıcı arkadaş grupları ve öfke kontrolü olmayan çocuklar var. Anne babalara sesleniyorum:
Çocuklarınıza sahip çıkın!
Bir acıyı anlamak için illa yaşamak mı lazım?
Bu ülkenin çocukları kafeslerde değil, oyun alanlarında olmalı.
Okullar çete hesaplarının değil, eğitimin yuvası olmalı.
Sokaklar korkunun değil, huzurun adresi olmalı.
Ve unutulmasın:
“Bir devletin gerçek gücü tankıyla değil, bir çocuğun gözyaşını silebilme kudretiyle ölçülür
PAPA’NIN ZİYARETİ VE SESSİZLİĞİN TEHLİKESİ
Tarihte ;
Hem Osmanlı hem Atatürk döneminde girişine izin verilmeyen Papa,
bugün nasıl oluyor da rahatça ülkemizde ayin üstüne ayin yapıyor?
1935’te Papa’nın İznik’e gelme isteği,
“Hristiyanlar için ikinci Kudüs yaratma riski” taşıdığı için kabul edilmemişti.
Atatürk bu konuda çok netti.
Bugün ise Papa dini kıyafetiyle ayin ayin dolaşıyor.
“Bugün sustuğunuz şey, yarın itiraz edemeyeceğiniz güce dönüşür.”
“Taviz, bir kere verildi mi artık alışkanlıktır.”
BARZANİ VE PEŞMERGE GÖVDE GÖSTERİSİ
Resmî hiçbir vasfı olmayan Mesut Barzani’nin Şırnak’a bordo bereli peşmergelerle gelmesi devlet protokolü adına skandaldır.
Bir ülkeye bu şekilde girilir mi?
17.yüzyılda yaşamış Molla Ahmed-i Ceziri’yi anmak için düzenlenen sempozyum adeta savaş görüntülerine döndü.
Savaşa gider gibi yapılan bu tören, “anma programı” değil açık bir güç gösterisidir.
“Devletin vakarını bilmeyen, kapısından nasıl girileceğini de bilmez.”
“Saygı gösterilmeyen yerde tören, tören değil gövde gösterisidir.”
KEMER’DE GÖNÜLLÜLERİN HAYVAN SEVGİSİ
Kemer’de nüfusun büyük bir bölümünü oluşturan Ruslar, yine örnek bir organizasyona imza attı.
Sokak hayvanları için kermes düzenlediler,
dağlara bırakılan köpeklere her gün mama taşıyan gönüllülere destek oldular.
Ben dokuz yıl KEMHAY başkanlığı yaptım;
10 kişiyi bir araya getiremediğim günleri bilirim.
Ama yabancı komşularımız, çocuklarıyla birlikte muhteşem bir dayanışma sergiledi.
Tebrik ediyorum, gönülden.
YENİ HAFTAYA MERHABA…
Sağanak yağmurlu bir haftayı uğurladık.
Dilerim yeni hafta hepimize güneş, huzur ve güzel haberler getirsin. “Vicdanı kararmış toplumun geleceği de kararır.”
“Bir ülke, merhametini kaybettiği gün aslında kendini kaybeder.”
Önceki sayfa
Sayfa başına git
|
![]() Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |
