Yine bir kadın öldürüldü. Ben yazmaktan bıktım, onlar öldürmekten bıkmadılar… Yine bir genç kız, sevdiğini sandığı bir adam tarafından canice katledildi.
Bu kez 22 yaşında üniversite öğrencisi Ayşe Tokyaz. Hayalleri, kitapları, umutları, gülüşleri vardı. Artık yok.
Çünkü güvendiği biri onu öldürüp valize koydu ve yolun kenarına çöp bırakır gibi bıraktı. Evet, bir valize… Bu vahşeti yazarken ellerim titriyor.
Bir insanın bir başka insana bunu yapabilmesi akıl alır gibi değil. Ama artık şaşırmıyoruz. Sadece üzülüyoruz. Öfkeleniyoruz. Sonra yine unutuyoruz. Çünkü biz unutan bir toplumuz.
O genç kız bir gün okuluna gitmek üzere evinden çıktı. Belki saçını nasıl toplayacağına, hangi parfümü sıkacağına karar verememişti sabah aceleyle. Belki annesine “akşama görüşürüz” dedi, babasına sarılmadı bile. Bilemezdi ki bir caninin valizine sığdırılacağını…
Bu bir münferit olay değil. Bu bir" kadın cinayeti."
Bu bir “erkek şiddeti” sorunu.
Bu, “sevgi” adı altında sergilenen hastalıklı zihniyetlerin, “benimsin ya da kara toprağın” anlayışının yarattığı kanlı sonuç.
Sevgi böyle mi olur?
Bir insan sevdiğini öldürür mü?
Sevgi, sahip olmak değil; yaşatmak, destek olmak, büyütmektir. Sadece katili değil, bu cinayete giden yolda susanları da konuşmalıyız.
Şiddet işaretlerini görüp görmezden gelenleri.
Kızının sevgilisiyle ilişkisini sorgulamayanları.
Erkek egemenliğiyle gururlanıp kadın iradesini hiçe sayanları.
Her kadın cinayetinde “bir kişi daha eksildik” diyoruz.
Ama her eksiliş, bir toplumun insanlık sınavından bir kez daha çakmasıdır.
Bir valize sığan bir hayat, hepimizin yüreklerine sığmalı artık.
Sözde değil, özde. Ne zaman bir kadına “sen sus, biz biliriz” denilse…
Ne zaman bir erkeğin öfkesi “sevgi sanılsa”…
Ne zaman bir genç kız “çok seviyor ama kıskanç biraz” diye geçiştirilse…
İşte o zaman bu cinayetlerin temeli atılır. Görüntüleri izlerken katilin soğuk kanlılığı, o valizi taşıyışı bu olayı hayatın normali gibi hareket emesi inanılması güç ama o valizi taşıyan elin bir zamanlar polis üniforması giymiş olması, yani ‘’güven’’ duyulması gereken biri hukuku koruması beklenen biri şimdi ise karanlık bir hikayenin baş rol aktörü… Ya o taksicinin 500 TL karşılığında bilerek yardım etmesi!! O taksiciye de vallahi ne demeli bile bile lades… O valize beden sığdı ama sığmayan çok şey var; vicdan, adalet, umut ve kadınların direnme arzusu…Allah topunun belasını versin. Devlet yetkililerine, adalet sistemine düşen görev açık, koruma sadece faili yakalamak değil suç işlenmeden önlem almak, kadınların çığlıklarını duyabilmek. İnanmak istiyorum ki en ağır cezaları alsınlar ve bir gün o valizler değil, adalet, cesaret vicdan taşınsın sokaklarda. Bu yazı bir ses olsun diyorum, Ayşe’nin sesi artık çıkmıyor, ama bizler buradayız. Sustukça çoğalıyorlar, konuştukça güçleniyoruz..
Bu yazıyı okuyan her bireye soruyorum:
Etrafınızda kırılmaya yüz tutmuş bir kadın var mı?
Bir şey söyleyemeyen ama gözleriyle yardım isteyen bir genç kız? Görün, duyun, yardım edin…
Sessiz kalmayın.
Siz bir şey yapmazsanız, bir sonraki valiz belki de sizin tanıdığınız biri için hazırlanacak…
*** *** ***
Bir köpeğin denize girişi, insanlığın vicdanlardan çıkışı
O, sadece serinlemek istemişti.
Güneşin altında belki dili dışarıda, belki kalbi sıcaktan kıyıya atarken, biraz suya girmek istemişti. Ama biz insanlar onu oradan da kovduk.
Çünkü bir köpek denize girdi.
Ve bir insan, rahatsız oldu.
Şikâyet etti.
O masum hayvan barınağa götürüldü. Orada hastalandı
Ve orada öldü.
Şimdi soruyorum siz:
Kim asıl hasta burada? Denize giren mi?
Yoksa kalbi bu kadar kuruyan mı? Her yıl yaz aylarında aynı sahneleri izliyoruz.
“Köpek havuza girdi, çıkarın!”
“Kedi kafeteryaya girdi, kovun!”
“Sokak hayvanları burada olmasın.”
Sanki bu dünya sadece bizimmiş gibi.
Sanki sadece insanlar güneşlenebilir, sadece biz serinleyebiliriz.
Oysa bu gezegen, tüm canlılara ait.
Biz sadece biraz daha fazla kirletiyoruz o kadar.
Barınakta ölmek… Ne soğuk bir kelime bu. Üstelikte onu sahiplenmiş biri varken aldığı mikrobu atlatamadı Ares.. Bu ülke sokak hayvanları için her geçen gün daha yaşanmaz bir yer haline geliyor.
Onları koruyamıyoruz. Onları anlayamıyoruz. Onları çok çabuk gözden çıkarıyoruz.
Korkunun, cahilliğin ve sevgisizliğin bedelini masum canlar ödüyor. O köpeğin kimilerine göre bir adı yoktu (aslında vardı; Ares) belki ama bir hikâyesi vardı.
Bir dostluğu, bir oyunu, bir gökyüzü vardı.
Artık yok.
Ama arkasında bıraktığı soru hâlâ duruyor:
Biz ne zaman bu kadar acımasız olduk? Bir köpeğin denize girmesi, bir haber olmaz aslında.
Ama bir toplumun bunu şikâyet etmesi, sonra onun ölümüne göz yumması…
Bu, tarihe utanç olarak yazılır. Çok üzgünüm çok haftayı böyle kapatmak istemezdim…
![]() ![]() |
![]() |
![]() Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |